YALVAC

schützen str. 44, Osnabrück, 49084 ,Germany
YALVAC YALVAC is one of the popular Arts & Entertainment located in schützen str. 44 ,Osnabrück listed under Attractions/things to do in Osnabrück ,

Contact Details & Working Hours

More about YALVAC

Yalvaç, Isparta iline bağlı bir ilçedir.
Yalvaç Isparta İline bağlı ve Isparta’nın 105 km kuzeydoğusunda bulunmaktadır. 1415 km2 yüzölçümünü sahip ilçe çok eski bir yerleşim yeridir. Birçok tarihi ve kültürel değerleri barındırmaktadır. Yalvaç kelimesinin lugat Anlamı “peygamber, resul, elçi, yol gösterici” olmakla beraber bu şehre verilmiş olması, buraya


Selçuklular devrinde yerleşen Oğuz Türk oymağının “Yalvaçlılar” olmasından kaynaklanmaktadır. Oğuz hanın altı oğlundan (Dağhan) ın birinci kabilesinin adı (Salur) dur; ikinci kabilesi de (Eymir) dir. Bu iki ismi taşıyan mahalleler Yalvaç’ta vardır.
Salur kabilesi ise (3) boya ayrılır:
İçeri ki Salurlular,
Dışarıdaki Salurlular,
Horasan Salurları.
Bunlar cihan tarihinde mühim roller oynamışlar ve isimlerini son zamanlara kadar muhafaza etmişlerdir. (Salur) boyları da üç kola ayrılmışlardır;
Yalvaç
Karaman
Anaböleği
Bunlarda ufak oymaklara ayrılıyorlar. (Meru) havalisinden cenuba, şarka, şimale küçük gruplar halinde dağılmışlar ve (Meru ve Tekeleri) ile karışmışlardır. Antalya Havalisine verilen (Teke) adı da (Salur) boyundan. Şu hale göre (Yalvaç)lar kuvvetli ve asil bir Türk Boyundandır ve Horasan diyarından Anadolu’ya gelmişlerdir.
1840 yılında İlçe teşkilatı kurulmuş, 1864’de belediye teşkilatı kurulmuştur. Yalvaç’a bağlı 13 belde ve 25 köy bulunmaktadır.
Tarihçesi
Yalvaç, Türklerin Anadolu’yu fethinden önce Hititler, Makedonyalılar, Frigyalılar, Persler, Romalılar ve Bizanslıların idaresinde kalmıştır.
Tarih öncesi devirlerden başlayarak Yalvaç, tarihi kayıt ve belgelere göre İsa’dan sonra 60-75 yıllarında şehir niteliğinde olup yapılan araştırmalarda Roma döneminde önemli bir şehirdir. İsa’nın havarilerinden Paul’un buraya gelmesi ile Yalvaç dini bir merkez durumuna da gelmiştir ve dinsel günlerde burası bir ziyaretgahı olmuştur.Roma döneminde Yalvaç Pisidia bölgesine başkentlik yapmıştır ve adı Pisidia Antiokheia olarak geçer.
Yalvaç Kültürü ( Hasır Yakma Töreni )


HASIR YAKMA TÖRENİ

Isparta'nın tarih, arkeoloji ve folklor (halk bilim) yönünden en zengin ilçelerinden biri de Yalvaç'tır. Bugün Yalvaç'ın hemen yanı başında yer alan Antiochia şehir kalıntıları bunun seçkin bir örneğidir. Bu tarihi sit'in yakınında bugünkü Yalvaç kurulmuş, Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemlerinde varlığını sürdürmüştür. Yalvaç, kelime olarak "peygamber", "res'ûl", "elçi" anlamına gelmektedir. Fakat böyle yer adlarının verildiği hiç tahmin edilmemektedir. H. Namık ORKUN bir yazısında "Yalvaç" kelimesinin bir Türk büyüğüne ait olabileceğini, fakat peygamber, sefir anlamında yer adı olarak verilemeyeceğini söylemektedir.

Eski Türklerin göç ettikleri yerlere kendi adlarını vermeleri veya yerleştikleri yerlerin kendi adlarıyla tanınmış oldukları, bir yönden, o yerin adlandırılma sebebidir. Bilindiği gibi Oğuzların tarihinde önemli rol oynayan boylardan birisi de Salurlar'dır. Anadolu'ya oldukça fazla kümeler halinde gelen Salurlar Hamid Sancağı'na yerleşmişlerdir. Salur boyu üç büyük oymağa ayrılmıştır. Bunlar Yalavaç, Karaman, Ana Böleği'dir. İşte Salurlar boyunun Yalvaç oymağı, şimdiki Yalvaç'ın bulunduğu topraklara yerleşmiş ve bu yerler kendi adlarıyla anılmıştır.

Öyle ki, Yalvaç'ın bir mahallesinin ismi de Salur'dur. Isparta yer adları üzerine kalıcı bir eser hazırlayan F. AKSU, bir makalesinde bu konuda; Salurların dağılmış veya dağıtılmış olduklarını, sayıca değer ve önemini yitirmiş bir durumda olmalarıyla, şehrimize "Yalvaç" denmesini açıklayıp, bu nedenle Salur'un Yalvaç'ın bir mahallesi olarak kaldığını belirtmektedir.

Kaynaklara dayanılarak vermeye çalıştığımız bu açıklamalar gösteriyor ki; Yalvaç'ın yerli halkı Oğuz Türkleri'nden gelmektedir ve Yalvaç'ın ilk sakinleri Oğuzlardır. Oğuzların bu boyunun Yalvaç'a yerleşmesi ise, 1071 Malazgirt Zaferi'nin Anadolu'nun kapılarını Oğuzlara açması sonucunda olmuştur.

Oğuzlar Müslümanlığı kabul etmeden önce Şamanist idiler. Ancak iki asırlık bir sürede Müslümanlığı kabul etmişlerdir. Fakat, Müslüman Türklerde Altay Şamanlığının gelenekleri yüzyıllar boyunca unutulmamış; Horasan'a geçen Selçuk Oğuzları, Dede Korkut Hikâyeleri'nden de anlaşıldığına göre, XV. yüzyılda birçok Şamanizm geleneklerini muhafaza etmişlerdir. Bu Oğuzların torunları olan bugünkü Anadolu Türkleri'nde de eski inanç ve göreneklerin derin izlerine rastlanmaktadır. Bu izler öyle derindir ki; Sayın Faruk SÜMER'in ifadesiyle "Oğuz Türkleri'nin asıl ve gerçek mümessillerini görmek için Türkistan'ı değil, Anadolu'yu dolaşmak lazımdır".

İlk dinlerin doğuşunda ve insanların kutsal saydıkları bazı şeylerin arasında ateş'in Önemli bir yeri vardır. Altaylıların, Yakutların, Yeniseylilerin ateş hakkında efsaneleşmiş inanışları olduğu tespit edilmiştir. Hatta Gök - Türk efsanesinde, ateş'i ilk bulan yarı insan - yarı tanrı şeklindeki efsanevi yaratıktan söz edilmektedir. Bu efsanelerin yanında Yakutlardaki And merasiminde de Ateş'in önemli bir yer tuttuğunu rahmetli Abdülkadir İNAN'dan öğreniyoruz.

Ateş ve ateş kültü'nün birçok kalıntılarına ait geleneklerin, inanmaların, âdetlerin, dini ve dini olmayan törenlerin, Şamanizm dinine bağlı Türk - Moğol kavimlerinden zamanımıza kadar ulaştığı bilinmektedir. Türk kavimlerinin İslâm dinini kabul etmeleri eski dinlerinden Şamanizm'den kalan geleneklerinin, inançlarının, âdetlerinin değişmesine, kaybolup gitmesine neden olmamış; bu gelenek ve görenekler yaşamaya devam etmiş, Anadolu'nun pek çok yerinde görülen Şamanizm kalıntıları, sanki İslâmî bir kılıkta gözükmüştür. Yakın zamanlara kadar hatta günümüzde bile, Şamanizm'den kalan birçok inanmalara, geleneklere, göreneklere rastlamak mümkündür.

Örneğin; çocuğun uzun ömürlü olması veya yaşaması için ulu bir kişiye -yatır veya evliyaya- adamak türbe veya kutsal sayılan bir ağaca, çalıya bez parçaları bağlamak, "kırklı" tabir edilen lohusa ve çocuklara, yolcu ve atlara musallat olan "alkarası" ile; bundan korunmak için lohusanın ve Çocuğun yatağının altına demir parçası, maşa, anahtar, orak gibi şeyler koymak, veyahut Kur'ân, En'âm koymak veya duvara asmak gibi inanmalar İslâmi bir görünüşte olmalarına rağmen Şamanizm'in birer kalıntılarıdır.

Kökleri Orta - Asya Türklerine kadar uzanan bu benzeri inanmaların, geleneklerin, göreneklerin yanında "ateş ve ateş kültünün devamı sayabileceğimiz birçok olaya Anadolu'da rast gelinmektedir. Sözünü edeceğimiz tören Yalvaç'ta "Hasır Yakma" olarak tanınır. Yalvaçta "Hasır Yakma" töreni çok eski geleneklerden biridir. Görüştüğümüz kişiler bu töreni atalarından böyle gördüklerini söylemektedirler. Ne zamandan beri yaptıkları, yani tarihi konusunda kesin bilgi veremiyorlar. Yalvaç'ta "Hasır Yakma" töreni; eskiden gençlerin ve orta yaşlıların, şimdi ise gençlerin yardımı ile düzenlenip çoğunlukla yaşları 10-15 civarındaki çocukların katıldığı bir törendir. "Hasır Yakma" töreni, Müslümanlarca kutsal sayılan ve "üç aylar" denilen (recep, şaban, ramazan) aylarının başlangıcında, yani recep ayının girişinde yapılır. Bu zamandan bir ay kadar önceden her mahallenin küçük-büyük çocukları bütün evlerden sıra takip ederek eskimiş hasır, sepet, kilim ve bu gibi şeyleri toplarlar. Bu arada hasırları tutuşturmak için gazyağı da toplanır. Zaten her ev kendine sıra gelmeden vereceği hasırları hazırlar. Toplanan şeyler korunabilecek bir evde biriktirilir. Bu yeri ancak o mahallenin çocukları bilirler. Her mahalleli, diğerinin "Hasır Evi"ni bilmek için türlü yollar düşünür. Hasırların yeri öğrenilirse bunları kaçırmak için fırsat kollanır. Bunun için hasırların yeri değiştirilir veya "Hasır Bekçisi" dikilir. Çünkü "Hasır Yağması"nda toplanmış hasırlar diğer mahalleliler tarafından kaçırılabilir. Bu recep ayının girişine kadar, yani "Hasır Yakma Günü"ne kadar devam eder.

Tören günü her mahallenin daha Önceden bilinen ve her taraftan rahatça görülebilecek yüksekçe bir yerine hasırlar getirilir. Törene yardım eden ve katılanlardan bir kısmı bahçeleri gezerek, kurumuş ve uzun bir kavak ağacını seçer, getirirler. Dallarını hasırları takacak şekilde kestikten sonra bazı yerlerine de çivi çakıp hasırları buralara yerleştirirler. Bu sırada diğer bir grup çocuk yere derin bir çukur açmışlardır. Küçük-büyük herkes hasırlarla örtülmüş ağacı çukura getirip dikerler. Taşlarla sağlamlaştırdıktan sonra, çevik bir çocuk ağaca tırmanıp, geride kalan hasırları takar. Beraberinde çıkardığı gazyağı dolu şişeleri hasırların üzerine boşaltır, aşağı iner. Bu işlerde emeği geçen ve söz sahibi üç çocuk hasırları üç yerinden ateşler. Hemen hemen bütün mahalleler hasırlarını aynı anda yakmışlardır. Göklere çıkan koyu dumanlar sanki bir yarışı hatırlatır. Çocuklar ateş etrafında sıra ile dönerler. Bağrışmalar, çağrışmalar dumanlarla beraber göklere yükselir. Töreni görmeye gelen kadınlar dua okurlar, bu günlere tekrar kavuşmak için dilekte bulunurlar ve kendi isteklerini söylerler. Yakın mahallenin çocukları gruplar halinde birbirlerinin törenlerini görmeğe gelirler.

Ateş, üzerinden atlanabilecek bir seviyeye geldiğinde Önce büyükler, sonra küçükler belli sıralar halinde atlarlar. Bir kişi ateş üzerinden ne kadar çok atlar ve başarırsa, o kişinin günahlarından arınacağına ve dolayısıyla "sırat köprüsü"nden kolaylıkla geçeceğine inanılır. Ateşin yanması ne kadar uzun sürerse o kadar makbuldür. Ateşin sönmesi kendi kendine olup, hiçbir şekilde üzerine su atılmaz. Bu yüzden tören geç vakitlere kadar sürer,

Yalvaç'ta hasır yakma töreni her sene yapılır. Atalarının "gelmiş -geçmişlerinin" hatırlanması ve rahmetle anılması gerçekleşmiş olur. Böylece kuraklıktan korunmak ve bereketin devam edeceği düşünülür.

Yalvaç'ta ateşle oyun oynanmaz, ateşe karşı tükürülmez. Gündüz ateşle oynayanın gece korkutulacağı ve yatağını ıslatacağı inanışı vardır. Ateşi su ile söndürmek hemen hemen hiç yapılmaz. Çok acil hallerde ateşin üzerine su azar azar serpilir ve mutlaka "kişşşt, kişşşt" denilip, kötü ruhların - şeytanların kovulması sağlanır. Ateşin sönmesini fırsat bilip, üşüşen cin, şeytan gibi kötü ruhların uzaklaştırılması gerekir. Ocaktaki kül kıpırdar ve titrerse bir haber geleceğine inanılır. Ateş, yanarken ıslık sesi çıkarırsa "iyiye delalet" değildir; hemen odunun yeri değiştirilir. Odun yanarken çatırdarsa, ateşin başındaki kendisi hakkında dedikodu edildiğine inanır. Nazar değmesi halinde başı ağrıyan kişi, ocağın önüne oturtulur, ateşe biraz tuz atılır, (kötü gözle bakanların gözleri çıksın, böyle patlasın - çatlasın) denilir ki nazarın kalktığına ve hastanın iyi olacağına inanılır.

Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere, Yalvaç'ta tespit ettiğimiz ateşle ilgili tören ve ateş hakkındaki inanmaların kökleri Oğuz Türkleri'ne, yani Salurlar'a; daha açık bir deyişle Yalvaçlar'a kadar uzanmaktadır. İşte Yalvaç'ta bu konudaki gelenek ve göreneklerle, inanmaların hemen hemen hepsi, bugün bile sürüp gitmektedir.

Map of YALVAC